SAKARYA İÇİN ÖNEMLİ VURGULAR
*Artık deprem sonrası yaraları sarmaya odaklanmamalıyız; depremlerin felakete dönüşmesini engellemeliyiz.
*Maalesef, kabul edilemez bir şekilde, on iki binin üzerinde bina toptan göçtü ve elli binin üzerinde insanımızı kaybettik.
*Kendimizi hiç aldatmayalım. Bundan sonraki kuvvetli yer hareketine yol açan deprem ülkemizde ve şehrimizde nerede vuku bulursa bulsun bu manzaralar tekrarlanacak çünkü Sakarya da dahil bir çok ilimizde yapı envanter çalışmalarımıza geç başlamış ve henüz günümüz itibari ile tamamlanamamıştır, riskli yapılar önceliklendirilememiştir.2000 yılı öncesi mevcut yapı stokumuz depreme dirençli hale getirilememiştir. Sıvılaşan zeminlerimiz iyileştirilememiştir. Yapılarımız güçlendirilmemiştir. Mühendislik ve bilim kuralları hiçe sayılarak imar afları ile yapılara iskan ruhsatları verilmiştir.
*Deprem hasarlarının yaygın olduğu bölgeler, verimli tarım arazileri üzerinde planlanmış şehirlerdir. Dolayısı ile ana kayanın derinde olduğu zayıf zemin koşullarında, hatta sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde yapılan çok katlı ve taşıyıcı sistemi esnek yapılar ağır hasar almış veya toptan göçmüştür. Bununla birlikte, göçmese de bir kat batan veya yana eğilen binalar gözlemlendiğinden, bazı bölgelerde zemin sıvılaşması gerçekleşmiştir.
Her türlü zemin koşullarında yapı yapmak elbette mümkündür ancak bir bedeli vardır. Zemin, üstyapı yüklerini güvenle taşıyacak şekilde iyileştirilmeli, koşullara uygun doğru temel sistemi ve üstyapı taşıyıcı sistemi seçilmeli ve bu tasarım sürecinin titiz bir mühendislik yaklaşımı ile gerçekleştirilmesi ve tasarımın uzman mühendisler tarafından denetlenmesi gerektiği unutulmamalıdır.
*Riskli yapı stoku belirlenmelidir. Yapı envanteri çıkarılarak belirli bir risk sırası ile tüm binaların deprem güvenliğinin belirlenmesi zorunlu hale getirilmeli; deprem dayanımı yetersiz çıkan binaların öncelikle imar mevzuatına uygun olarak güçlendirilmesi sağlanmalı; güçlendirmenin yeterli gelmeyeceği durumlarda yenilenmelidir. Aynı zamanda yapı stokumuzun belirli periyotlar dahilinde düzenli olarak yerel yönetimler tarafından denetlenmelidir. Söz konusu denetimlerin yapılabilmesi için yerel yönetimlere gerekli bütçe ve teknik kadro istihdamı sağlanmalıdır.
*İlimiz Sakarya, Kocaeli, Bursa ve İstanbul’da bulunan ve yeterli deprem güvenliğine sahip olmadığı bilinen yüzbinlerce binanın depreme güvenli duruma gelmesi sadece kentsel dönüşüm ile mümkün değildir. Pratik ve uygulanabilir çözüm, bu binaların boşaltılmadan, dışarıdan yapılacak güçlendirme ile depremde can kaybına neden olmayacak düzeye getirilmesidir.
Kentsel Dönüşümde Kamu Yararı Gözetilmelidir. Rant odaklı kentsel dönüşüm anlayışı terk edilmelidir. Kentsel dönüşüm konusu sadece mekân düzeyinde ele alınamaz. Dönüşüm sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda kentsel yenileme ve dönüşüm konusu geleceğe yönelik toplumsal bir öngörünün oluşturulması ve yönetilmesi süreci olarak değerlendirilmelidir.
*Artık deprem sonrası yaraları sarmaya odaklanmamalıyız; depremlerin felakete dönüşmesini engellemeliyiz.
*Maalesef, kabul edilemez bir şekilde, on iki binin üzerinde bina toptan göçtü ve elli binin üzerinde insanımızı kaybettik.
*Kendimizi hiç aldatmayalım. Bundan sonraki kuvvetli yer hareketine yol açan deprem ülkemizde ve şehrimizde nerede vuku bulursa bulsun bu manzaralar tekrarlanacak çünkü Sakarya da dahil bir çok ilimizde yapı envanter çalışmalarımıza geç başlamış ve henüz günümüz itibari ile tamamlanamamıştır, riskli yapılar önceliklendirilememiştir.2000 yılı öncesi mevcut yapı stokumuz depreme dirençli hale getirilememiştir. Sıvılaşan zeminlerimiz iyileştirilememiştir. Yapılarımız güçlendirilmemiştir. Mühendislik ve bilim kuralları hiçe sayılarak imar afları ile yapılara iskan ruhsatları verilmiştir.
*Deprem hasarlarının yaygın olduğu bölgeler, verimli tarım arazileri üzerinde planlanmış şehirlerdir. Dolayısı ile ana kayanın derinde olduğu zayıf zemin koşullarında, hatta sıvılaşma potansiyeli olan zeminlerde yapılan çok katlı ve taşıyıcı sistemi esnek yapılar ağır hasar almış veya toptan göçmüştür. Bununla birlikte, göçmese de bir kat batan veya yana eğilen binalar gözlemlendiğinden, bazı bölgelerde zemin sıvılaşması gerçekleşmiştir.
Her türlü zemin koşullarında yapı yapmak elbette mümkündür ancak bir bedeli vardır. Zemin, üstyapı yüklerini güvenle taşıyacak şekilde iyileştirilmeli, koşullara uygun doğru temel sistemi ve üstyapı taşıyıcı sistemi seçilmeli ve bu tasarım sürecinin titiz bir mühendislik yaklaşımı ile gerçekleştirilmesi ve tasarımın uzman mühendisler tarafından denetlenmesi gerektiği unutulmamalıdır.
*Riskli yapı stoku belirlenmelidir. Yapı envanteri çıkarılarak belirli bir risk sırası ile tüm binaların deprem güvenliğinin belirlenmesi zorunlu hale getirilmeli; deprem dayanımı yetersiz çıkan binaların öncelikle imar mevzuatına uygun olarak güçlendirilmesi sağlanmalı; güçlendirmenin yeterli gelmeyeceği durumlarda yenilenmelidir. Aynı zamanda yapı stokumuzun belirli periyotlar dahilinde düzenli olarak yerel yönetimler tarafından denetlenmelidir. Söz konusu denetimlerin yapılabilmesi için yerel yönetimlere gerekli bütçe ve teknik kadro istihdamı sağlanmalıdır.
*İlimiz Sakarya, Kocaeli, Bursa ve İstanbul’da bulunan ve yeterli deprem güvenliğine sahip olmadığı bilinen yüzbinlerce binanın depreme güvenli duruma gelmesi sadece kentsel dönüşüm ile mümkün değildir. Pratik ve uygulanabilir çözüm, bu binaların boşaltılmadan, dışarıdan yapılacak güçlendirme ile depremde can kaybına neden olmayacak düzeye getirilmesidir.
Kentsel Dönüşümde Kamu Yararı Gözetilmelidir. Rant odaklı kentsel dönüşüm anlayışı terk edilmelidir. Kentsel dönüşüm konusu sadece mekân düzeyinde ele alınamaz. Dönüşüm sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Aynı zamanda kentsel yenileme ve dönüşüm konusu geleceğe yönelik toplumsal bir öngörünün oluşturulması ve yönetilmesi süreci olarak değerlendirilmelidir.